ARTIK BİLİYORUM


Yıl 1998 idi. Chicago Sun-times'in usta flim eleştirmeni merhum Gene Siskel'la bir canlı yayın röportajında Beloved filmini tanıtıyordum. Her şey yolunda gidiyordu, ta ki sıra konuyu toparlamaya gelene kadar. "Söyle bana" dedi Gene, "artık kesinlikle biliyorum dediğin ne var?"

Tamam, ben de dünkü çocuk değildim. Yıllardır ben başkalarına, Başkaları da bana sürüyle soru sormuştu. Söyleyecek söz bulamadığım pek olmamıştı ama itiraf etmeliyim ki bu adam beni dilsiz bırakmıştı. 

Daha büyük, daha derin, daha karmaşık bir şeylerin peşinde olduğunu çok iyi bildiğim halde, yarı alakalı da olsa bir cevap bulana kadar oyalamaya çalışarak, "Şey, flim hakkında mi?"  Diye geveledim.

"Hayır" dedi. "Ne demek istediğimi biliyorsun. Kendin, hayatın, herhangi bir şey hakkında..."

"Şey, kesinlikle bildiğim... Yani....şu anda kesinlikle bildiğim, bunun hakkında kesinlikle düşünmem gerektiği, Gene" dedim. 

On altı yıl ve epey bir düşünmenin ardından bu soru hayatımın merkezine yerleşti: Sonuçta, gerçekten artık kesinlikle biliyorum dediklerim.


Kesinlikle biliyorum ki her yeni gün, derin bir nefes alıp ayakkabılarınızı fırlatmak ve dışarı çıkıp dans etmek -pişmanlik duymadan- olabildiğince neşe ve dayanabildiginiz kadar kahkaha dolu bir hayat yaşama seçeneği verir. Ya hayat sahnesine çıkıp vals yapma cüretini gösterir, ruhunuzun sizi dürtüp gösterdiği yönde yaşarsınız ya da duvarın dibinde sessizce oturup korkuyla ve kendinizden şüphe ederek gölgelere çekilirsiniz. 

Oturmak ile dans etmek arasında bir seçeneğin olduğunda umarım dans edersin.

Artık şunu kesin olarak biliyorum: Hayalini kurduğunuz hayat ancak böyle bir süreci amaç haline getirirseniz gerçekleşir. 

Hayatta olmanın bütün amacı, olmanız gereken insan olmak, dışınıza ve içinize doğru yeniden ve yeniden büyümektir. 

En büyük heyecan, hayallerinizdeki hayatı yaşamaktır. 

İşte o zaman bir şeyi kesin olarak bildiğimi fark ettim: Sevdiğin şeyi yaparak para kazanırsan aldığın her maaş bir ikramiyedir. Kendinize hayatınızın ikramiyesini verin: Tutkunuzun peşine düşün. Neyi sevdiğinizi keşfedin. Ve onu yapın!

Ralph Waldo Emerson'in dediği gibi, "Huzuru size kendinizden başka hiç kimse veremez." 


Zor zamanlarimda genellikle Stard adlı bir gospel dinlerim. Şarkı sözlerinin yazarı Donnie McClurkin şöyle der:

"Elinden geleni yaptıysan ve yine de yetmiyorsa ne yaparsın? Her şeyini verdiysem ve yine de işe yaramıyorsa ne yaparsın?" Cevap McClurkin'in basit nakaratındadir:

"Sadece dayanırsın."

İşte güç böyle gelir, direnç ile yüzleşip içinden geçerek. Azmeden insanlar şüphe ve korku duymuyor, yorulmuyor değiller. Yoruluyorlar. Yine de en zor anlarımızda atabileceğimizi düşündüğümüzden sadece bir adım daha fazla atarsak, her insanda bulunan o inanılmaz azimden yararlanırSak hayatın sunduğu en büyük derslerin bazılarını öğrenebiliriz.

Mücadele, sıkıntı, direniş ve çoğunlukla acı olmadan güç Kazanilmadığını artık biliyorum. 

İyi öğrendiğim en büyük derslerden biri, başarı mücadelesinde Kara bir delik gibi görünen bazı durumların aslında size yeni bir yolu işaret eden Evren olduğudur. Her şey bir mucize, bir lütuf, bir fırsat olabilir. Yeter ki, siz öyle görmeyi bilin.

Kitapta altını çizdiğim bir çok yazı var. Okumanızı tavsiye ederim. Instagram'da beni takip etmek isterseniz linki tıklayabilirsiniz.

Alev_krc



1 yorum:

  1. oprah bir efsane yaaa, izledim bazı programlarını, tv de nette filan var :)

    YanıtlaSil