Sade Yaşam İçin Küçük Bir Adım


Toplumlara, değerliliğin ve mutluluğun tüketmekle eş değer olduğunu dikte eden bu sistem, kendi çarklarını döndürmek ve ceplerini doldurmak için kişilere mutluluk vadeden sahte ihtiyaç listesi hazırlayarak, onları ‘’çalış-kazan-harca’’ kıskacı içine hapsetmiştir.



Mutlu bir yaşam için hep daha fazlasına sahip olmak ve sürekli tüketmek gerektiğine inandırılmış çağımız insanı vadedilen mutluluk yerine ancak havayı kucaklamıştır.

''Yürümeye başlayacağım bu yeni yolda hamal değil, yolcu olmak ve geçmişin sıkıntılarından, geleceğin kaygılarından uzaklaşıp kalıcı mutluluğa ulaşmak için nasıl bir yol izlemeliyim?'' diye kara kara düşünürken iki kavramla burun buruna geldim.

Minimalizm ve sade yaşam.

Affluenza, tüketim kültürü eleştirmeleri tarafından, refah anlamına gelen 'affluenza' ve viral, gribal hastalık anlamına gelen 'influenza' kelimelerinin birleşiminden üretilmiş tüketicilik hastalığı anlamında kullanılan bir kelimedir.

Bu terimin kaynaklardaki tanımlarıysa şu şekildedir.

- Acı veren, bulaşıcı, daha fazlasını istemeye sebep olan israf, kaygı, borç, fazla çalışma hastalığıdır.

- Kişinin çevresine ayak uydurma gayretinin sonucu olan şişkin, tembel ve doyurulmamış duygulardır.

- Ekonomik büyüme bağımlılığıdır.

Mottosu, 'Daha çok kazan, daha çok harca ve daha çok iste!'' olan affluenza aslında bir tüketim bağımlılığıdır.

''Kendini mutlu etmeyi ve ödüllendirmeyi öğrenmelisin. Sen her şeyin en iyisine layıksın. Canın ne istiyorsa onu yap, onu al ve onu tüket!'' söylemlerinin etkisiyle mutsuzluğumuzun yüzüne, sahte gülüşlü tüketim maskelerini taktık.

Doktorlarında ifade ettiği gibi tedavinin ilk adımı hastalığın farkına varmaktır. Zira ancak bu farkındalıkla çözüm yolu bulabiliriz. Peki, o halde, belirtisi kronik mutsuzluk, teşhisi affluenza olan bu hastalığın reçetesi nedir?

Reçete: Sade Yaşam ve Minimalizm

Bizi bağımlı yapan şey, neye ve ne kadarına ihtiyaç duyduğumuzu bilmeden sınırsızca tüketmektir.

Sistem mutluluk vadetti ve karşılığında yaşam alanlarımızı ve ruhumuzu faydasız şeylerle doldurup bizleri nesnelerin esiri haline getirdi. Sistem kazandıkça kazandı, bizler tükettikçe tükettik.

Franz Kafka;
''Dışarıya kapanmak, esasen içeri açılmaktır. Huzur mu istiyorsun? Az eşya, az insan.''

Fransızca kökenli 'minimum.' sözcüğünden türeyen ve 'bir şey için gerekli, en az veya en küçük miktar' olarak tanımlanan minimalizm, 1960 larda bir modern sanat akımı olarak ortaya çıkmıştır. Alman filozof Hegel'in, 'Sade ama basit olmayan, yalın ama yavan olmayan bir güzellik anlayışıdır.' şeklinde tanımladığı minimalizmin Türkçedeki en yakın karşılığı sadecilik olarak ifade edilir.

Minimalizm, ihtiyacımız olduğu kadarına sahip olmak ve ihtiyacımız olanı tüketmek anlamına gelir. Modern toplum, ''Konforlu bir yaşam sürmek için pek çok şeye sahip olman gerekir,'' yalanı ile bireyleri aldatırken minimal felsefe bunun tam tersini söyler.

Minimalizme göre sahip olunan her şey, beraberinde kaybetme endişesi getirir.

Eflatun;
''Önemli olan hayatta en çok şeye sahip olmak değil, en az şeye ihtiyaç duymaktır.''

Mahatma Gandi;
''Basit yaşa ki başkaları da var olabilsin,'' diyerek sade yaşamın gerekliliğine dikkat çekmiştir.

6 Nedenle alışveriş yaptığımız tespit edilmiştir.

* Eğer alışverişe gittiğinizde etrafınızda olup bitenleri fark etmeyecek kadar akıntıya kapılmamışçasına alışveriş yapıyor ve zamanın nasıl geçtiğini anlamıyorsak maceracı olarak tanımlanabiliriz.

* Sosyalleşmek için alışveriş yaptığımız söylenebilir.
* Stresten kurtulmak, üzerimizdeki negatif enerjiyi atmak ve kafamızdaki problemleri unutmak için alışveriş yapıyorsak rahatlamak istiyoruzdur. 
* Yeni ürünleri ve modayı takip etmek, başkasında olmayan bir ürünü bulabilmek için alışveriş yapıyorsak fikir edinme niyetindeyiz.
* Başkalarına hediye almak için alışveriş yapmayı seviyorsak ve bu bize keyif veriyorsa başkalarını mutlu etmek, başlıca alışveriş hedeflerimiz arasındadır.
* İndirim zamanlarını takip edip düşük fiyatları araştırmayı ve pazarlık yapmayı seviyorsak değer elde etmek için alışveriş yapıyoruz demektir.

Jean Baudrillard;

''İnsanlar artık ihtiyaç duyduğu için tüketmiyor, tüketmeye ihtiyaç duyuyor.''

Minimalizmin özü, en az olanla yaşama becerisi kazanmaktır.

Huzurlu bir yaşam için nelerden vazgeçmem ve nelere sahip olmam gerekir?
Hangi meşguliyetler beni mutlu ediyor ve hangileri beni tüketiyor?
Sahip olmak için peşinden koştuğum bunca şeyin hayatımdaki gerçek yeri ve anlamı nedir?

Haemin Sunim;

'Sevgili Genç Dostum,

Sırf biraz geride kaldım diye moralini bozma. Hayat, arkadaşlarına karşı yarıştığın bir yüz metre koşusu değil. Hayat, kendine karşı yarıştığın ömürlük bir maratondur. Arkadaşlarını geçmeye odaklanmak yerine, önce kendi benzersiz rengini keşfetmeye çalış.'

Muhammed (s.a.v.) ashabıyla otururlarken,

''Dere kenarında abdest alıyor bile dahi olsanız suyu tasarruflu kullanınız,'' diye buyurmuştur.
Cemaatten biri, ''Ya Resulullah, derenin suyu akıp gidiyor. Biz tasarruflu da kullansak, tasarruf etmeden de kullansak yine akıp gidecek. Bunun bize ne faydası olacak?'' deyince,

Hz. Muhammed (s.a.v.) ''Önemli olan suyun akıp gitmesi değil, senin tasarruf terbiyesi içinde yetişmendir,'' buyurmuştur. 

Kur'an, ''De ki; İhtiyaç fazlasını verin,''
ayetiyle ihtiyaç fazlasından ve insanları kıskançlığa sevk edecek yaşamdan uzak durmamızı emrederek bize orta yolu tavsiye eder.

Akan nehirde abdest alırken dahi suyun israf edilmemesini öğütleyerek tasarruf terbiyesine dikkat çeken Hz. Muhammed'in (s.a.v.) örnek hayatını bilen kişiler olarak minimalizm ve sade yaşam kavramlarının yeni keşfedilen bir şeymiş gibi ifade edilmesinden belki rahatsızlık duyabilirsiniz. Ancak unutmamalıdır ki pek çok konuda olduğu gibi sadeleşme konusunda da eyleme dökülmeyen bilgilere sahip olmamızın manevi yaşama hiç bir katkısı olmayacaktır. Zira bilmek başka, bilinen şeyi hakkında uygulamak bambaşkadır ve bu konudaki noksanlığımız aşikardır.


Misafirlerime, ' Ben artık minimalist oldum kalabalık ve yatılı misafir ağırlamıyorum,' diyemediğim gibi çay ikram ettiğim aile büyüğüme de, 'Burası minimal bir ev ve biz zigon sehba kullanmıyoruz. Bardağı şöyle sağ elinize, çekirdeği de şöyle sol dizinize vereyim,' diyerek ölümle burun buruna gelmeyi elbette istemezdim.

'Sadeleşme bana göre değil. Ben sahip olduğum her şeyi kullanıyorum, sık sık misafir ağırlıyorum. Ya lazım olursa? Hem bu eşyaları değiştirmeden sade yaşama geçilmez,'' gibi endişe ve bahaneler ile bir köşeye çekilmek ve kendimi minimalistlerin ortak hissi olan hafiflik, özgürlük duygularından ve daha anlam dolu bir yaşamdan mahrum bırakmak istemedim.

Peki ama bunca engele karşı karşıya iken kendi realitemize ve içinde bulunduğumuz kültürün gerektirdiklerine ters düşmeden, daha önemlisi kapitalizmin yeni oyuncağı haline gelmeden bizi istediğimiz kalıcı sade yaşam hedefine ulaştıracak yöntem ne olmalıydı?

İzleyenler muhakkak hatırlayacaktır, Esaretin bedeni adlı filmde, başarılı bir bankacı olan ancak işlemediği bir suçtan ötürü hapse düşen ve suçsuzluğunu ispatlamadığı için ağırlaştırılmış müebbet alan Andy, seçimini ölmekten yana değil, yaşamaktan yana kullanmış ve bir kaçış planı hazırlamıştı. Andy, hedefine öyle odaklanmıştı ki tam 19 sene elindeki minicik heykel oyma keskisiyle duvarında bir tünel açmış ve açtığı tüneli duvarda asılı olan posterle saklamıştı. Andy'nin hapishaneden kaçış anını şaşkınlıkla seyrederken bir yandan da tünelden çıkan toprakları nereye, nasıl götürdüğünü merak etmiştim. Neyse ki, çok geçmeden soruma cevap olacak sahneyle göz göze geldim. Andy her gece tüneli yavaş yavaş kazmış ve çıkan toprakları da bir sonraki gün pantolonunun paçasına saklayarak hapishane bahçesine dökmüştü. İşte tam bu sahnede bir aydınlanma yaşadım. Kırk yıl düşünsem sadeleşme yöntemiyle ilgili kafa karışıklığımın, bir film sahnesiyle son bulacağı aklıma gelmezdi. Aradığım şey buydu! Hedefe odaklan, sabırlı ol, sakin ve sessizce, yani kimseye çaktırmadan, özgürlüğe kavuş.

Mevlana;

''Ey tez canlı, aceleci, ham kişi! Bir dama bir basamak basamak merdivenle çıkılır. Tencereyi ocakta yavaş yavaş ustaca kaynatmak gerekir. Delice kaynayan tencerenin pişirdiği yemekten hayır gelmez.''

Lao Tzu;

''Binlerce kilometrelik bir yolculuk atılacak tek bir adımla başlar.''

Japon inancına göre, evrenin yapısı her an değiştirebileceğinden maddeye koşulsuz bağlanma doğru değildir ve sahip olunan şeylerin bir gün yok olabileceği gerçeği kabullenmek, sade yaşama atılan ilk adım sayılır. Ayrıca ülkede yaşanan depremlerin, maddi hasara yol açması Japon toplumunun sade yaşam tarzını benimsemesinde etkili olmuştur. 

Minmalizm ile ilgili araştırmalarım şunu gösterdi ki bir şeyi hedeflemiş, hedefini tutku haline getirmiş ve nihayetinde hedefine ulaşmış Japonların bu başarısı kaizen felsefesi ve 5S kurallarından ileri geliyor.

Kaizen felsefesi Japonca değişim anlamına gelen ''kai'' ve iyi olmak anlamına gelen ''zen'' kelimelerinden türemiştir. Japonların, ''ayakta kalabilmek için sürekli ilerlemek '' şeklinde tanımladıkları kaizen, Japon ekonomisinin yapı taşıdır. 

Kaizene olan ilginin sebebi ne olursa olsun (kilo vermek, kitap okumak, olumsuz alışkanlıkları yok etmek, bir sınava hazırlanmak vb.) kaizen teknikleri tüm bu hedefler için uygulanabilir etkili ve kalıcı bir değişim sistemidir. Kaizene göre en iyi yoktur, en iyiyi aramak vardır ve yaşamın tüm evrelerinde gelişmek yararlıdır.

Türk Atasözü;

''Küçük bir delik büyük bir gemiyi batırır.''

Kişi hedefi her neyse, o iş için uygun olan bir kaizen sorusunu birkaç gün ya da bir hafta sürekli olarak kendine sormalıdır. Beyne sürekli olarak aynı küçük soruları sormak ve sabırla cevap beklemek, beyin zarını harekete geçirir. Korkuların üstesinden gelmeye yarayan bu olumlu ve küçük sorulara kaizen soruları da diyebiliriz.

* Daha verimli olabilmek için atabileceğim en küçük adım nedir?

* Sağlığımı daha iyi hale getirebilmek için hangi küçük adımı atabilirim?

* Eğer başarısız olmayacağım garanti olsaydı, şimdikinden farklı ne yapmak isterdim?

* Bendeki, eşimdeki ya da kurduğum işteki küçük fakat özel olan şey nedir?

* Kredi kartı borcumu asgari düzeye indirmek için hangi küçük harcamadan kaçınabilirim?

Küçük sorular ardından küçük eylemler doğurur. Çok az zaman ve para gerektiren bu küçük eylemler kaizenin temelini oluşturur.

Haemın Sunım;

''Büyük hayaller kur ama işe ufak ufak başla. Küçük bir düzenleme hayatında çok büyük bir etki yaratabilir. Örneğin, daha mutlu olmak istiyorsan yatağa yarım saat erken girerek başla. Kilo vermek istiyorsan işe gazoz yerine su içerek başla. Tamamlamam gereken önemli bir proje varsa işe, masanı düzenlemekle başla.

Belki çok uzun bir yazı oldu ama çok ciddi bir konu olduğunu düşünüyorum. Kitapta yazılan ve okunması gereken harika bölümler daha var okumanızı tavsiye ederim. 
Bu konu üzerine izlediğim belgeselinden de bazı sözleri ekledim. Minimalist bir yaşam günümüz tüketim çağında gerekli bir çaba olacaktır.


İnsanları sevin ve eşyaları kullanın,
Çünkü tam tersi asla işe yaramaz.

İnsanlık kimliğimiz ne yaptığımızla değil, neye sahip olduğumuzla ölçüyor. Ama şunu keşfettik ki, bu eşyalar bu tüketim malları hayatın anlamına ulaşmanıza yardımcı olmayacak. 
Biriktirdiğimiz eşyaların, hayatımızdaki o amaçsız boşluğu doldurmadığını öğrendik. Bu bir mutluluk ya da rahatlama mesajı değil, bu bir hakikattir, bu bir uyarıdır.

Hayal ettiğiniz şey, amacı olan bir hayat.
Mükemmel bir hayat değil, kolay bir hayat değil ama basit bir hayat.
Minimalizm aslında bu deliliği durduralım demenin bir yolu.

Joshua Frields Millburn ve Ryan Nicodemus
















2 yorum:

  1. Haklısınız o kadar lüks ki, nasıl az eşya kullanırız diye kitap okuyup, belgesel izliyoruz :) Az eşya nasıl kullanılır diye kendimizde çalışma yapıyoruz yorumunuz için teşekkür ederim.

    YanıtlaSil
  2. Çok güzel bir paylaşım, başarı seninde hakkın başlıklı yazıma yapmış olduğunuz güzel yorum için çok teşekkür ederim.

    YanıtlaSil